29 Ağustos 2008 Cuma

Bağdat’ta Heavy Metal!

Kısa süre önce İranlı metalcilerden bahsetmiştik ama Iraklıların durumu daha vahimmiş kardeşim! Bu bir belgesel! Irak’ın Saddam dönemindeki ilk ve yegane metal grubu Acrassicauda’nın (Kara Akrep) yaşanmış öyküsü anlatılıyor içinde…

Headbang yapamayan, metal gruplarının tişörtlerini giyemeyen, saç uzatamayan bir toplum / ortam hayal edin! Bir de konser vermek için mutlak surette Irak Gençliği adlı ısmarlama Saddam parçasını çalmak zorundasınız. İşte bu ahvel ve şeraitte Acrassicauda Saddam’ın Irak Gençliği parçasını Hussein’i insane şeklinde söyleyerek engelleri aşmış, Bağdat'ta hiç de fena olmayan kalabalıklara altı-yedi konser de vermiş bir grup!

Irak’ın ABD tarafından işgali sonrasında ise grup elemanları da diğerleri gibi sokağa dahi çıkamaz hale gelmiş, çalıştıkları mekanın füze ile havaya uçurulması sonucunda da Irak’ı terketmişler. Önce Şam’a ardından Istanbul’a gelmişler diyelim, siz de gerisini belgeselden izleyin. Bu arada bu grup Istanbul’da konser de vermiş. Aklıma Azeri Yuhu grubu geldi ki ondan da sonra bahsedelim…

28 Ağustos 2008 Perşembe

Adam olacak çocuk...

Ultra değil holigan!

Evet Bulldozer Italyan old school bir thrash grubu. Açıkçası bana göre fazla hızlı, sert olduğundan IX albumunu sevmedim. Ama bir parça var ki abi holiganizmin kitabını pardon şarkısını yazmış: The Derby. Buyrun sözler;

The Derby
Milan!

let the violence live
don't listen to the preachers
let the riot take place
let the knives cut

hatred!

christianity repressed gladiators
and terraces became the new rings
holocaust!
the Derby claims

Milan!

TV condemned the events
the prime minister cries
but she likes the police's repression
against the hooligans disperated

hatred!

the Romans had been forgotten
but terraces became the new rings
holocaust!
the Derby claims

Buyrun size amme hizmeti indirin dinleyin:) Az bilinen grupla ilgili bilgi de burada!

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Posers leave the hall I


Blogumuzun düzenli okuyucularından Ucan Hollandalı dostumuz yakalamış ve kendi blogunda yer vermiş! Eşsiz belgesel Metal: A Headbanger's Journey'den capture'lar eşliğinde anıyoruz şeytanın kolpa müridini ...

Blogumuz Derek Riggs’i iftiharla sunar:)


Kimdir bu Riggs derseniz, Iron Maiden’ın efsane album kapaklarının ve tabii ki Eddie’nin yaratıcısı dahi ressamdır deriz. Progressive Rock için Roger Dean ne ise metal için de Riggs odur en doğru tanımdır bizce!

Iron Maiden Derek Riggs’le karşılaşana kadar Eddie sadece bir kafadan ibaret, baterinin üst tarafında yer alan bir maskottu. Derek Riggs, Eddie’ye can verdi çizimleriyle ve ilk olarak 80’deki Iron Maiden albumun kapağında yer aldı Eddie. Bugüne kadarki tüm Eddie’li Maiden kapakları da Riggs’in çizimleridir. Ama içlerinde en ses getireni Sanctuary EP’sinin kapağıdır; dönemin başbakanı Margaret Thatcher’ın Iron Maiden’ın posterini yırtmasına sinirlenen Eddie bıçağını Thatcher’ın böğrüne saplayıverir:)

Iron Maiden dışında, Bruce Dickinson’un solo albumu Accident of Birth, Stratovarius, Gamma Ray, Budgie ve Alvin Lee için de kapak çalışmaları yapmıştır abimiz.



Buyrun Derek Abi'nin sitesine ve harika ilüstrasyonlarına. Bu arada Brütal Legend adlı bilgisayar oyununun kahramanları arasında yarattığı Eddie ile birlikte Derek Riggs’in yer aldığını da söyleyelim…

20 Ağustos 2008 Çarşamba

19 Ağustos 2008 Salı

Back in Black Ice



AC/DC'nin yeni albümü Black Ice, 20 Ekim 2008'de yayınlanıyor. 2000'de çıkardıkları Stiff Upper Lip'ten bu yana süren sessizlikte böylece son buluyor. Video klip çekimlerini 15 Ağustosta Londrada 300 kadar şanslı(grrr) fanının katılımıyla yaptıkları ve albümün ilk single'ı olan Rock n Roll Train'in ise 28 Ağustosta yayınlanacak. En son 1988 tarihli Blow Up You Video albümünde söz ve beste işine dahil olan Brian Johnson bu albümde yeniden Young biraderlerin yanında yerini almış. Albüm toplamda 15 parçadan oluşuyor. Şarkı listesi şöyle;

  1. Rock n Roll Train
  2. Skies on Fire
  3. Big Jack
  4. Anything Goes
  5. War Machine
  6. Smash 'n' Grab
  7. Spoilin' For a Fight
  8. Wheels
  9. Decibel
  10. Stormy May Day
  11. She Likes Rock 'n' Roll
  12. Money Made
  13. Rock 'n' Roll Dream
  14. Rocking All the Way
  15. Black Ice

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Ve kralı saygıyla anıyoruz...

Herşey onunla başladı dersek yanlış olmaz. Melankolik blues’dan eğlenceli rock’n roll’a geçilmesinde ve bugün pop rock ve türevlerinin bu derece benimsenmesinde en büyük pay onun! Tabii ki Elvis’ten bahsediyoruz. 31. ölüm yıldönümü bugün, RIP…


...Number forty-seven said to number three:
"You're the cutest jailbird I ever did see.
I sure would be delighted with your company,
come on and do the Jailhouse Rock with me."
Let's rock Everybody, let's rock.
Everybody in the whole cell block
was dancin' to the Jailhouse Rock.

15 Ağustos 2008 Cuma

Rahat edesin gittiğin diyarlarda: Yavuz Çetin!


Yıllardır gerek cover grubu Blue Blues Band’deki performansı, gerekse başta MFO olmak üzere bir sürü iyi müzisyene eşlik etmesi, Onu piyasanın en bilinen heavy blues gitar virtüözlerinden yapmıştı. Ben de MFO arkasındaki cool performansına nail olmuştum.

Çok iyi bir gitarist olmanın ötesinde onurlu bir insandı... Pek yapılmayanı yaptı. 77model arabasını Boğaz Köprüsü’nün Ortaköy’e yakın tarafına park ettikten sonra bedenini Boğazın sularına bırakarak uyum sağlayamadığını düşündüğü materyalist dünyayı terk eyledi. Hemen öncesinde veda şiirini zaten yazmıştı…

Bana öğretilen herşey
Bana önerilen herşey
Bana dayatılan yaşantı
İşe yaramaz bir çöplük
Yarattığınız sistemler
Kullandığınız yöntemler
Yaşamak istemem artık aranızda
Belki de terslik bende
Yapamadım bu düzende
Kaçacak delik arar oldum
Sürüngenler şehrinde
Eğitilmiş köpekler
Doymak bilmez maymunlar
Yaşamak istemem artık aranızda
Benden bir ruhsuz yaratmayı nasıl başardınız
Benden bir hissiz yaratmayı nasıl başardınız
Benden bir uyumsuz yaratmayı nasıl başardınız
Benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız
Yaşamak istemem artık aranızda "

Yazmakla yetinmedi, bu şiiri besteledi de. Ve bu şarkının yer aldığı ikinci albümü Satılık’ın piyasaya çıkışını göremeden yitti, gitti… 7 sene olmuş kaybedeli, tam 7:-((

10 Ağustos 2008 Pazar

Iran’da Metalci olmak, zor zanaat!


Judas Priest konserine gelen İranlıları ve bayraklarını görünce bunlar olsa olsa diaspora Iranlısıdır dedim, ama harbi harbi İran’dan gelmişler. Ntv röportajında da kulaklarımla duydum üstelik. Malum rejimin ilk dönemleri çok katıydı ama sonra yavaş yavaş yasaklar kalkmaya başladı İran'da. Bugün İranlı üniversiteliler anca oturarak(!) headbang yapıp metal konseri izleyebiliyorlar. Olsun buna da şükür, Iran’dan buraya gelip metal tanrılarını dinleyip sağsalim ülkelerine dönebildiler ya…

Bu da Iranlı metal gruplarının listesi! Garip ama içlerinde black metal grupları dahi var… Meraktayım bunlar hangi dinle bağlantılı müzik yapıyorlar-:)) Ezequiel’e konuyu aktardığımda yorumu, "sözler nasıl olsa anlaşılmadığından kafalarına göre takılıyorlardır" oldu, he he ...

Vay canına Olimpiyatlar başlamış!



Olimpiyatlar başladı. Çinliler harika bir açılış programı yapmışlar. Umarım gerçekten her yarışmada olimpik ruh kazanır, tüm yarışmacıların öncelikli hedefi müsabayı tamamlamak olur…

3 Ağustos 2008 Pazar

Yılan ve Leopar


Boşu boşuna tembelliğe 7. ölümcül günahtan biri dememişler. Bir konser yazısı yazmmn bir saat sonra, birazdan, yarın, öyle böyle şöyle derken 1 ayı buldu. Ve nihayet Masstival. Whitesnake ve Def Leppard elele, hep beraber sahneye...

Whistesnake'i eşimle birlikte 2006'da yine Parkormanda izlemiştik, ancak bu Def Leppard'la ilk randevumuz olacaktı. Gerçi son yıllarda Def Leppard'ın ne yaptığıyla pek ilgilenmiyordum ama yine de geçmişte severek dinlediğim günlerin hatırına içimde bir heyecan vardı. Parkormana vardığımızda sahnede Şebnem Ferah sıkıcısı vardı. Kendisini de müziğinide aman aman hiç yani...Konser alanında yayılarak zamanı ilerletme kararı aldık. Ama git artık be kadın derken neyse ki bizim Whitesnake ve Def Leppard'la başbaşa bırakarak gitti. Bu arada 2. bir sahne varmış ve ana sahnedeki konser bitince orda başka bir grup çalmaya başlıyormuş. Açıkçası festivalden önce programa bakmıştım, ilgi çekici birini göremediğimden gidip sahne nerde diye bile bakmadık ve WS'i beklemeye başladık. Programda 21.30'ta çıkacağı söylenen WS bir 10 dakikalık gecikmeyle sahneyedeydi. Klasik konser açılış introları ve akabinde David Coverdale'in Are You Ready? çığlığıyla birlikte son albümün açılış parçası Best Years'la giriş yaptılar. Yanımızdaki Hollandalı turist triosunun çığlıkları görülmeye değerdi. Son albümden bir şarkı olmasına rağmen ciddi bir katılım vardı. Akabinde Fool For Your Love geldi ki alandaki ilk büyük kopmayı yaşadı alan. Arkasından yine son albümden Can You Hear the Wind Blow geldi. Bu arada şarkı sıralarını aradan geçen zaman nedeniyle karıştırıyor olabilirim dediğim gibi tembellik ...
Neyse, David Coverdale, konserden bir kaç gün önce kanserden kaybettiğimiz eski WS gitaristi Mel Galley anısına Love Ain't No Stranger'ı çalacaklarını söyledi. Duygusal bir andı, Coverdale sıksık ellerini gökyüzüne kaldırarak cenneteki arkadaşına selam yollar gibiydi. Ardından arka arkaya Lay Down You Love ve Is This Love geldi. Bu arada Coverdale'in seyirciyle dialoğu bir önceki konsere göre çok çok samimiydi, sanki hafiften de kafası iyi gibiydi. Bu arada "bu Türk birasına ne diyorsunuz Efes sanırım müthiş bir şey" diyerek Efes Pilsen'in para verse yaptıramayacağı bir reklam yaptı. Is This Love'dan sonra sahnede sadece gitaristler Doug Aldrich ve Reb Beach kaldı. Aşık atışması tadında karşılıklı atışmaya başladılar, yılların iyi iki gitaristini karşı karşıya izlemek güzel bir keyifti hakikaten. Grup sahneye yine yeni albümden A Fool In Love'la döndü. Akabine Coverdale grubun 30. (Yuh o kadar oldu mu?) kuruluş yılını kutluyoruz ve eskilerden bir parça çalacağız diyerek Doug'la birlikte Ain't Gonna Cry No More'u akustik olarak çaldılar. Şarkıyı yıllar var ki dinlememiştim müthiş bir tad oldu. Ardından müthiş bir blues klasikleri olan Ain't No Love In The Heart Of The City geldi. Müthiş çaldılar, katılım harikaydı. Ardından Give Me All Your Love geldi ve alandaki ikinci büyük kopma oldu ciddi bir dalgalanmayla birlikte insanlar bağıra bağıra şarkıya katılıyordu ve bitmesiyle konserin altın vuruşu geldi. Here I Go Again... Şarkı başladığı an gerçekten anlatılmaz yaşanır Coverdale mi daha çok söyledi biz mi bilemiyorum. Bu arada seyirici geçen konserden çok çok daha iyiydi. Aradaki 2 senede ne değişti de bu kadar ateşli bir Whitesnake kitlesi ortaya çıktı anlayamadım. Here I Go'nun ardından bir içeri git gelin akabininde Still Of The Night'la konseri bitirdiklerinde pek çok insanda Def Leppard'a ayıracak güç kalmamıştı. Bir kenarda oturup bir iki bira içip soluklanalım dedik. Yaklaşık 45 dakika sonra insanlar etrafta muhabbeteyken birden bire Rocket'in giriş introsu duyulmaya başlamasının akabininde Def Leppard küt diye sahneye çıkıverdi. Etrafta yayılmış insanların sahneye doğru koşuşları görülmeye değerdi. Tam sırasını hatırlayamıyorum ancak Animal, Love Bites, Hysteria, Armageddon It, Photograph, Pour Some Sugar On Me, Rock Of Ages, Make Love Like A Man gibi klasiklerini çaldılar. Adrenalize albümünden sonra çıkardıklarını hiç dinlemediğim için o albümlerden ne çaldılar hiç bilmiyorum. Açıkçası biraz hayal kırıklığı yaratan bir konser oldu, sound konusunda tamamen batmış durumda Def Leppard. Tamamen pop müzik grubu olmuş, ya da belki de hep öyleydi de eskinden biz farkedemedik. Çok yavan bir sound, iki iyi gitaristi olmasına rağmen oldukça zayıf gitar tonları. Evet yukarıda adını geçirdiğim eskiden severek dinlediğim şarkıların tümüne katıldım aslında gerçektende eğlendim ama. Ne bileyim hele WS'ten sonra açıkçası çok zayıf bir konser oldu. WS'i Pop Metal içine sokarken DL'ı nereye koymalı konserde ciddi ciddi düşündüm. Neyse yaklaşık 1 saat sahnede kaldılar. Bis'ten sonra Lets Get Rocked'ın akabininde konseri bitirdiler. Rick Allen'ı sahnenin önünde görünce kalan son enerjimi onu alkışlamaya ayırdım. 6 Temmuz güzel bir gece oldu. Heavy Metal'in iki efsanesini aynı gün sahnede görmemiz İstanbul içi bir ilkti. Umarım devamı gelir.

Fotolar: www.masstival.com

1 Ağustos 2008 Cuma

Metallica... 15 yıl önce... 15 yıl sonra...

Senyor Devioli 93’den sonra 2008’i de gitti, gördü, yazdı...

1993… 24 yaşındayım… James Hetfield 30, Lars Ulrich 30, Kirk Hammett 31...
2008… 39 yaşındayım… James Hetfield 44, Lars Ulrich 44, Kirk Hammett 45… 1993… Grubun basçısı Jason Newsted…
2008… Grubun basçısı Rob Trujillo…
1993… Türkiye’deki ilk konserleri, mekan İnönü Stadı…
2008… Türkiye’deki üçüncü konserleri, mekan Ali Sami Yen…
1993… Bir Metallica manyağı olarak konserdeyim!..
2008… Load’dan sonra küsen (!), arada sırada Metallica dinleyen bir gazeteci olarak…
1993… Ön grup olarak The Cult sahnede…
2008… Ön grup olarak Pentagram, Sword, hiç Metallica çalmayan, heavy metal düşmanı Radyo Eksen’in DJ’leri ve Dawn…

15 yıl sonra, farklı bakış açısı, farklı bir deneyim… Açıkçası; bana verdiği keyif açısından ikisini kıyaslamak bile istemiyorum. Belki yaşımdan, belki 1993’tekinin ilk oluşundan… 25 Haziran 1993, “eğlence” anlayışımı kökünden değiştiren bir tarih benim için… Metallica ile ilgili eski yazımda değindiğim “Bundan sonra hiçbir şey bu kadar zevk veremez” görüşüm 27 Temmuz 2008 gecesi değişmedi ve değişeceğini de sanmıyorum. Ama, yine de, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük gruplarından birini, kendi ülkemde bir kez daha canlı canlı izlemiş olmak… Olağanüstüydü…

Farklı bir bakış açısıyla Ali Sami Yen’deydim dedim ya… 1993’te, stat tamamen “Metallica”cılardan oluşuyordu. 30 yaşın üzerinde birilerini görmek pek mümkün değildi. Yurtdışı deneyimi yaşayanlar hariç, hemen herkesin ilk Metallica macerasıydı. Zaten o dönemin heavy metal dinleyenleri için Metallica “one and only” idi… 2008’de ise “metalciler” çoğunluktaydı… Yani, Metallica’yı Metallica olduğu için dinleyen gençler ağırlıktaydı. Biraz açayım… Benim gibi eski, köklü hayranları için Metallica; Kill ‘Em All, Ride The Lightning ve Master Of Puppets demektir. Yani, Cliff Burton dönemi… Özellikle Kill ‘Em All, başlı başına bir kült albümdür ve bugün bile grubun en sevilen ilk 3 şarkısı arasına girebilecek Seek And Destroy, bu çalışmanın içinde yer alır. Benim için ise The Four Horsemen’ın çok ayrı bir yeri vardır… Farklı bir sound’u olduğu, biraz da hala iyi bir “remaster”ı yapılmadığı için, yeni nesil pek haz almaz Kill ‘Em All’dan… Ride The Lightning de en az tanınan albümüdür Metallica’nın yeni nesil için…

İşte, belki de bu yeni nesle “Asıl Metallica bu” dedirten bir setlist ile çıktı grup son konserine… Ecstacy Of Gold introsunu saymazsak; 18 şarkının 11’i, sözünü ettiğim ilk 3 albümdendi. Diğer 7 şarkıyı da And Justice For All, Black Album ve Garage Days EP’sinden seçmişlerdi. Load’un, Reload’un ve St.Anger’ın esamesi bile okunmadı. Adeta, “Biz Black Album’den sonra yoldan çıkmıştık” itirafıydı… Bir anlamda; benim “Değiştik” başlıklı yazımdaki görüşlerimi haklı çıkardılar!.. O yazıdan sonra, “yeni nesil”den ipe-sapa gelmez tepkiler almıştım. Umarım bir ders olmuştur; anlayana…

Setlist’ini hatırlayamadığım 1993 konserinde 40-45 bin kişi bütün şarkılara eşlik ederken, 27 Temmuz gecesi çok tanınan ve bilinen şarkıları dışında, neredeyse yalnız kaldı sahnede Metallica!.. Herkes farklı yorumlayabilir ama, Hetfield “Are you still out there?” derken bence biraz sitem ediyordu seyirciye… Whiplash’de, Motorbreath’de, Last Caress’de headbang yapanı hiç görmedim neredeyse… Örneğin; ben yaşımdan ötürü headbang yapmak yerine (!), şarkılara sözleriyle eşlik etmeyi yeğlerken, yanımdaki 1993 doğumlu kızların, önümdeki tahminen 20’li yaşlardaki çiftin, birbirlerine “Bu hangi şarkı?”, “Bu hangi albümden yahu?” dediğine şahit oldum… Seyirci profilinin ilginçliği, 15 yıl öncesinden farklı olarak, bu kez aralarında müthiş yaş farkı olanların konsere gelmesiydi. Kimi çocuğu, kimi yeğeni veya kuzeniyle Ali Sami Yen’deydi… Bu da, rock’ın, heavy metal’in ve Metallica’nın “ölümsüz” oluşunun en güzel örneğiydi bence… Grubun tüm üyelerinin sahne performansı müthişti. Bireysel olarak dünyanın en iyi müzisyenleri arasında gösterilebilecek Hetfield, Hammett, Ulrich ve Trujillo beni yine yanıltmadı. Sadece, Hetfield’ın yaşından ötürü vokalde biraz zorlanacağını düşünüyordum ama, bu kadar sert ve hızlı bir setlist’e rağmen hiç hata yapmadı. Bir kez daha “büyük” olduğunu kanıtladı.

Hetfield’ın konser sırasında seyirciyle iletişimi bazıları için sürpriz olabilir. Eskisi gibi küfür, tükürük vs. yoktu hiç!.. Bazı meslektaşlarım bu konuyu gazetelerinde değerlendirirken, “Artık bir aile babası olduğu için yapmadı” demişler… İlgisi yok… Some Kind Of Monster’ı izleyenler bilir… Uzun süreli alkol tedavisi sürecinden sonra ciddi bir değişime uğradı Hetfield. Ayrıca, 15 yıllık prodüktörleri Bob Rock ile yollarını ayırıp Rick Rubin ile anlaşarak, adeta imaj değiştirdiler. Bu değişim, yalnızca yaşamlarına değil, müzikal kariyerlerine de yansıdı. Örneğin; eylül ayında piyasaya çıkması planlanan Death Magnetic albümleri için çok farklı bir promosyon turu yapıyorlar. Albüm çıkmadan önce, eski şarkılarıyla hayranlarının karşısına çıkarak, kendilerini hatırlatıyorlar. Bu tip bir turne yapan var mı; bilmiyorum… İstanbul dahil, tüm Avrupa turnesi boyunca da aşağı yukarı aynı setlist’i çaldılar.
Bu, Death Magnetic’in 80’lerdeki üç kült albüme yakın olacağının bir işareti adeta… Nitekim Hetfield, izlediğim birkaç röportajında, yeni albümün bu üçüne yakın olacağının sinyalini verdi. İlginçtir, 27 Temmuz gecesi sahneye çıkmadan önce Türk basın mensuplarıyla sohbet ederken de şöyle bir ifade kullandı: “Hayranlarınızın istediği gibi müzik yaparsanız, sonunda onlar müzisyen olur! Siz kendinizin beğendiği şeyi yapacaksınız…” 90’ların sonuydu yanılmıyorsam, okuduğum bir röportajında Bob Rock bunun tam tersi ifadeler kullanmış ve “Metallica hayranları böyle istiyor” demişti… Bu arada, grubun yeni prodüktörü Rick Rubin’in “Death Magnetic’te Ortadoğu ezgileri de olacak” dediğini hatırlatayım… Bundan birkaç ay önce, Death Magnetic’in demo kayıtları geçmişti elime… Aslında tam demo da denemez… Stüdyoda şarkıları hiç işlenmemiş haliyle öylesine çalıyorlardı. Birkaç kez dinleyip beğenmemiştim ve “Değiştik” başlıklı yazımda bu konuda fikir beyan etmiştim… İyi halt etmişim! Artık, Load, Reload ve St.Anger’dan sonra “Gerçek Metallica”yı bekliyorum.

Konser bitiminde, “değişen” Hetfield’ın dizlerinin üzerine çökerek teşekkür etmesi, eski Metallica hayranları için sıra dışı bir deneyimdi. Sahne arkasındaki dev ekranda kameraların yardımıyla yaptığı parmak hareketleri de gecenin en eğlenceli anlarından biriydi. Hammett, Ulrich ve Trujillo da seyirciyle konser bitiminde çok iyi iletişim kurdular, bolca pena hediye ettiler… 350 liranıza kıyıp sahne önünden bilet alsaydınız, Hetfield, Hammett veya Trujillo’nun imzalı penalarından birine sahip olma şansınız artardı!

Önce taraftar, sonra da spor basınının mümtaz bir şahsiyeti olarak (!) Ali Sami Yen’e pek çok kez gitmişliğim vardır maçlar için... Açıkçası, 27 Temmuz gecesi konser öncesinde de çok eğlendim… "Maç tayfası”nın konsere geldiği belli oluyordu. Metallica sahneye çıkmadan önce yapılan Meksika dalgası, “Metallica ooleeey” tezahüratı, hatta “üçlü” girişimi çok hoştu… Amigo eksikliği kendisini hissettirdi biraz ama, olsun!… İşin organizasyon tarafı, beklediğim gibiydi… Seyircinin stada girişi, “Buldum mu geçiririm” mantığındaki su satışı vs. vs… Detayları ekşisözlük’te bulabileceğinizi tahmin ediyorum. Ama ona buna bok atıp tepki göstermeden önce, herkesin kendisine çeki düzen vermesi de gerek… Mecidiyeköy, bira kutusu ve pet şişe çöplüğü gibiydi.. İç iç, yere at… Bu ülkede “metalci” imajı yerlerde sürünürken… Bu ve benzeri türlerde müzik dinleyenler Türkiye’de “kültürlü” sayılırken ve pek çok “karanlık beyinli aydın”dan daha “elit”ken… Bu pislik ne peki? Ayrıca, bilet fiyatlarının pahalı oluşundan şikayet edenler var…

Konserin sonlarına doğru, Güngören’deki iğrenç saldırının haberi geldi ve kulaktan kulağa yayıldı. Rüya gibi bir gece yaşayanlar, Türkiye’nin gerçekleriyle yüzleşip evlerinin yolunu tuttu. Ali Sami Yen ve çevresindeki güvenlik önlemlerinin beklemediğim derecede yetersiz oluşu, üzerinde durulması gereken bir nokta… Allah korusun, o bombalar Mecidiyeköy’de patlasaydı?.. Saldırı 1 gün veya birkaç saat önce gerçekleşseydi, Metallica konserini iptal ederdi tahminimce… Bu satırlardan Güngören’de ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Yazı: Senyor Devioli
Fotoğraflar: http://www.metallicakonserresimleri.com/ Met On Tour ve Cengizhan Yeldan