19 Ekim 2010 Salı

Levsel'le Söyleşi!

Evet Levsel’in dehşet başarılı Nevizade Geceleri ve Ölüm Varmış yorumlarını koymuştuk bloga. Bu kez kendisiyle söyleşeyim derken iş büyüdü ve söyleşi GS dergisi Ekim sayısına giriverdi. Blogda da bulunsun diyerekten…

Önce kısa bir giriş: Levsel, Galatasaray aşığı olmanın yanında amatör bir müzisyen. Bir sürü gitar, davul ve karmaşık ekipmandan oluşan ev stüdyosunda yapıyor çalışmalarını. Alıyor GS tribün bestelerini, önce elektro gitarla çalıyor rifleri, sonra davul ve vokali harmanlıyor, ortaya alternatif heavy rock tadında eşsiz Nevizade Geceleri ve Ölüm Varmış yorumları çıkıveriyor…

Ve söyleşi:

- Levsel, müzikle ilgili çalışmalarından kısaca bahseder misin ?
Lise gruplarından sonra üniversite döneminde Taksim’deki çeşitli barlarda farklı gruplarla rock’n roll ve blues çaldım. O aralar yine kendi keyfimize göre daha sert müzikler yaptığımız beste grupları da oldu. Bir yandan da evde kendim bir şeyler yapıyordum. Sonra Amsterdam’a taşındığım vakit bir gruba dahil oldum. Bir E.P. çıkartıp konserler verdik. Şu an tekrar İstanbul’dayım ve yine birden çok grupla beraber çalıyorum.

-Nevizade geceleri, Ölüm Varmış gibi Galatasaray tribün şarkılarını, daha doğrusu bestelerini yorumlama fikri nasıl oluştu?
Yine Amsterdam’dayken, Amsterdam dışında Amstelveen’de bir arkadaşın evinde 2008 yılında Ali Sami Yen’deki Fenerbahçe maçını izledik. Nonda’nın kafasıyla kazandığımız maç. O maç bitti ben kendimi sokaklara attım, biraz içkiye de abanmışız sağa sola bağırıyorum, Fener’e çakmışız, şampiyonluğu yarılamışız, kolay değil! Sokakta çıt yok tabi, ufacık bir yer Amstelveen. Delirecem, yapıştım telefona İstanbul’u arıyorum önüme geleni, maç muhabbeti yapıcaz, galibiyetin tadını çıkarıcam! O an çok fena koydu gurbette olmak, şimdi dedim Sami Yen’de olmak vardı. Yutkunup eve gittik yapacak birşey yok. O aralar bayağı koymuştu Galatasaray’dan, İstanbul’dan, Galatasaray’lılardan uzak olmak. O dönemler düştü aklıma Galtasaray şarkıları yapmak yanlış hatırlamıyorsam.

-Nedir gurbet taraftarlığı, anlatsan?
Gurbet taraftarlığı sıkıntılı. Coşuyosun kuduruyosun bir ayar verebileceğin, ayar alabileceğin adam yok! Hani var tabi de, olduğu kadar. Bir Fener’liye bile hasret kalıyorsun ki giydiresin! Gerçi o 2008 şampiyonluğunu kanallarda bir tekneyle gezerek kutladık, bayağı bir inlettik Amsterdam’ı, o eğlenceli oldu.

- Galatasaraylılığın aileden mi geliyor?
Maalesef değil, babam Fenerbahçeli. Ama kendini bilmez olanlarından değil, Fener’li olduğundan çok futbol taraftarıdır. Oturup güzel maç izleriz beraber. Denizli – Fenerbahçe maçını izlerken Appiah’ın topu dışarı vurduğu pozisyonda benim dizlerim boşaldı, yere düştüm, nabız falan düştü, bir şeyler oldu. Peder bey maçı, şampiyonluğu falan bırakıp beni mutfağa taşıttı, maç bitene kadar orada tuttular beni. Gerçi maç bitti haberi geldiğinde yine ayılıp bayıldım o ayrı. Ben kendimi bildim bileli fanatik Galatasaraylıyım bir şekilde. Ankara’dan İstanbul’a taşındığımız günü hatırlıyorum, tam bizim 1987’de Eskişehir’le oynadığımız şampiyonluk maçı bitmiş, köprüden geçiyoruz, belediye otobüslerinin o küçük camlarından insanlar sarkıyor ellerinde bayraklarla şampiyonluğu kutluyorlar. İstanbul’a taşındıktan sonra okulum Florya’daydı, çekiyor demek bir şekilde. Yine ilk çalıştığım ofis Ortaklar Caddesindeydi, stadın dibindeydim. Takım otobüsünün geldiğini görür sonra giderdim maça. Hayatımın en mutlu günlerinden biri, takımın Atatürk Havaalanı’na Uefa kupasıyla indiği gündür.

- Kombinen var mı ?
Kombine hiçbir zaman almadım, yeni açık biletimi alır giderim maça. Bizim tayfayla sokakta içeriz, sonra ayrılırız ben yeni açığa geçerim, onlar kapalıya. Pardon, olimpiyat stadı senesinde vardı kombinem, kale arkasındaydım, almayanı dövüyolardı.

-Tekrar müzik! Nevizade Geceleri Rock versiyonunu Hollanda da mı yaptın ?
Evet Hollanda’da, Skibbe döneminde yapmıştım yalnış hatırlamıyorsam. Evde bir odaya doldurdum gitarları amfileri, bir laptopla hazırladım. Alet edevatın büyük kısmı İstanbul’da olduğu için kötüydü o kayıt. Sonra koydum youtube’a, millet çok sevmiş. Sırf benim yayınladığım yerlerde bayağı tıklandı, bir de insanların alıp koyduğu yerler de var. Bayağı bir yayıldı. Bir gün resmi sitede, bir gün forma tanıtımında kullanılmış. Zaten derdim de buydu, insanlara ulaşsın, gece kafayı çeken Galatasaraylılar coşunca açsın dinlesin, söylesin. Geçen ay da Ölüm Varmış Korku Varmış’ın rock versiyonunu yaptım, saldım internete. O da Hollanda’dan kalma bir fikirdi, buraya döndükten sonra yapmak kısmet oldu.

-Besteleri neye göre seçiyorsun , neden bu ikisini seçtin?
Bir kere Galatasaray ve Galatasaraylılık ile ilgili olan, Galatasaray’ı sevdiğimiz için söylediğimiz besteleri seviyorum. Diğer takımlara söylediğimiz besteleri değil, kendi takımımıza. Sonra kafamda rock formatında bir kuruyorum şarkıyı, iyi bir rock riff’i de gelirse tamamdır.

-Ölüm varmış korku varmış’ın kapanışındaki son paragraf tribünde söylemediğimiz bir kısım, ama çok da hoş olmuş bu haliyle…
O kısmı çok sıkı Galatasaray’lı olan bir arkadaşım yazdı, sözlerin samimiyetine çok inandığım için koydum.

-İki şarkıda da laylaylı bölümler var, seyirciyi pardon dinleyiciyi acaip galeyana getirici…
Var. Ben yazıyorum o kısımları. Lay lay bizim tribünde önemlidir. Tezahüratın pek coştuğu yerdir nihayetinde orası. Taraftar görevini yapar sözleri söyler, lay lay kısmında da eğlencesine bakar. Tezahüratta laylay esastır. Suratta acımsı ifadeyle söylenir.

- Başka tribün bestelerine de el atmayı düşünüyor musun?
Bir iki tane kendi yazdığım Galatasaray şarkısı var, fakat ben tribünün hali hazırda severek söylediği besteler üzerine bir şeyler yapmayı seviyorum. Aklımda yeni bir tane var ama bilmiyorum ne zaman yaparım.

- Tribünün profilini düşünürsen bu sert ve farklı tarzın sevileceğini düşünüyor musun ?
Valla ben Nevizade’yi yaparken hiç bu kadar sevileceğini beklemiyordum. Bizim bestelerin büyük coğunluğu ‘demode pop’ dediğimiz örnekler üzerine söylenmiş şeyler. İnsanlar o tona daha alışık tabi.

- Peki ileride bu iş nereye gider, kafanda neler yapmak var?
Tribünde severek söylediğimiz 8-10 bestenin rock versiyonlarını güzel bir prodüksiyonla bir cd’de toplayıp, taraftar albümü gibi Galatasaray’lılara ulaştırabilmeyi isterim. Bu yeni kaydı (ölüm varmış) biraz daha düzgün hazırladık, fakat video siteleri kaliteyi düşürerek yayınlıyorlar. Daha düzgün dinlenebilmesi için mp3 formatını da koydum gerçi. Düzgün bir prodüksiyonla bir cd hazırlansa, GS Store’da bulunabilse, stadda çalınsa... Daha da ne isteyeyim?

Not: İlk iki foto dergiden Tuncay Şen'e aittir...

Üzümümün resmini çizebilir misin Beavis?

13 Ekim 2010 Çarşamba

Klibal Enfessiyon III


Isvicre'den cikan en basarili gruplardan Krokus. Bu klip de seyrettigim en eski konulu kliplerden... Sarki da super, evet karşınızda Screamin' In The Night!

4 Ekim 2010 Pazartesi

Cloven Hoof: Toynaklı Metal Grubu:-)

Epeydir NWOBHM grubu tanıtmamışım:( Anadolu takımlarını tutanlar bu grubu pek sevecek: Neden? Çünkü bu arkadaşlar kuruldukları Wolverhampton şehrinin takımı Wolves’u destekliyorlar da ondan… Bir de isimleri ilginc: Hoof toynak demek ki direk keçi çağrışımı yapıyor. Keçi malum şeytanı simgeliyor çoğunlukla, Angel Witch ve Venom gibi NWOBHM gruplarında da bol bol rastlıyorduk album kapaklarında… Cloven Hoof ise keçi toynağını andıran bir çizme türü, yani grup bu adı koyarken biraz Twisted Sister vari bir mizahi yaklaşım sergilemiş sanki…

Cloven Hoof’un hikayesi 82’de ilk demoları ile başlıyor. Sahaya dizilişleri şöyle:

David Potter - Vocals
Steve Rounds - Guitars
Lee Payne - Bass
Kevin Poutney – Drums

İlk şarkı ritmik ve tipik bir NWOBHM parçası That’s the way, arkasından 8,5 dakikalık Return Of The Passover. Oryantal ve progresif introsundan sonra doom riffleriyle ilk baba Cloven Hoof parçasıdır kendileri. Road of Eagles ilk power metal örneklerinden grubun, nakaratı ile öne çıkıyor. Son bölümdeki epik kısım şarkının zirvesi. Demo’nun son parçası A piece of the action da That’s the way gibi sadece bu demoda yer alıyor en zayıf parça ancak genel olarak çok iyi bir demo...

Aynı yıl çıkan Gates Of Gehenna EP’si ile grup hızla tanınır. Açılıştaki aynı adlı şarkı grubun en iyi parçalarından… Intro sonrası dehşet doomy bir akor, üstelik epik bir NWOBHM örneği… Bu parçanın içinde tempo düştükten sonraki bölüm de çok güzel, tabi Potter’ın melodik çığlıkları da. Solo sonrası ilk bölüme geri dönüyoruz. Kapanışdaki Starship sentinal inişli çıkışlı keyifli bir parça. Storm rider ise hızlı tempolu. Bu EP grubun en değerli plağı, 150 $ civarında ediyor…

84’de grubun ilk uzun LP’i grup adıyla yayınlanıyor. Açılışta Cloven Hoof adlı parça adına yakışır bir beste olmuş, epik! Arada ağır melodik bir bölüm… Bu bolumun echo echo kısmı direk megadeth’den * peace sells’in rifi. Son bölüm vokallerle falan gene epik ve 7 dakikalık parça farklı bölümlerle bir solukta dinleniyor ve grubun en begendigim parcasi. İkinci şarkı Nightstalker aslında Cloven Hoof olmadan önceki grubun da adı. Bu albumun şarkılarının ilk ham halleri Nightstalker demosunda varmış ama nette rastlayamadım, haliyle de dinleyemedim. Parca orta şiddette. March of the damned klasik müziği hatırlatan baterisiz bir intro, hemen arkasından harika Gates Of gehenna! Diger parcalar da gayet iyi. Laying Down The Law nakaratı ile öne çıkıyor. Son parça ise ilk demoda bahsi geçen Return Of The Passover. Sonuçta bu album her metalcinin arşivine katmaya uğraştığı LP’lerden…

86 tarihli ikinci LP Fighting Back grubun vasat albumu. Bu albumle power metal çizgisine yaklaşıyor grup ve vokale Rob Kendrick geciyor. Açılıştaki Reach For The Sky açılış rifiyle bir Judas’a selam çakıyor ama monoton bateri ritmi ile zayıf kalıyor. İkinci parça The Fugitive solosu ile daha iyi ama baterist gene bayık. 3 Tom Jones cover’ı Daughter Of Darkness. O dönem metalcileri kıl ettiklerine eminim, yorum ise gayet başarılı ama melodik yapı metale uygun düşmüyor. Tarkan’ın parçasını çalan Alamancı grup nasıl yuhalanmıştı konserde hatırlayın. Albumun iyi parçaları ise 8 dk’lık Heavy Metal Men Of Steel ile Raised On Rock. Tamamı yeni şarkılardan oluşan bu albume sahte seyirci efektleri eklenip konser havası verilmeye çalışılması ise çok absurd olmuş… Bateri ise Pountney tarafından degil de sanki dramme$in ile calınmış adeta :-)

Sonraki album 88’de çıkan Dominator! Gene çok özgün değiller, gitarlar Judas Priestvari. Power metal tarzları ise daha oturmuş gibi… Önceki çakma live’dan iyi, ilk albumden ise kötü bir album denebilir… İlk demonun süper parçası Road Of Eagles, yeni solist ve cilalanmış haliyle bu albumde parıldıyor… Fugitive ve Reach For The Sky da diger iyi parcalar…

Ve 1989’da Sultan’s Ransom çıkıyor. Hemen her otorite bu albumu grubun en iyisi olarak gösteriyor… Ben de Ekim ayının albumu olarak seçtim! Baştan sona başarılı, Helloween ve Alman power metal hastaları dinlememişse bulsun dinlesin. Albumun super parçaları, Astral Rider, Forgotten Heroes ve Mistress Of The Forest. A yuzu kapanış parçası oryantal 1001 nights’da Sultans bol bol geçiyor.

Son albumleri 2006’da çıkan Eye Of The Storm. Saund fazla 2000ler ve Amerikan olunca pek dinlenir olmamış. Vokalde Matt Moreton diye yeni bir eleman. Grupta eskilerden bir bascı Lee Payne kalınca saund, tarz falan da kalmamış… Inquissitor ve Eye Of The Sun gibi iyi parcalar kötü saund da çuvallamış…

2008’de best of adı altında eski ve yeni parçaları şu dizilişle

Russ North - Vocals
Ben Read - Guitar
Lee Payne - Bass, Additional Keyboards & Guitar
Jon Brown – Drums

Çıkardılar. Russ North’un dönmesi önemli grup adına ve Eye Of The Storm’daki saund düzelmiş. Gayet iyi çalmışlar parçaları, en dikkat çekense geri vokaller. Zaman zaman iki ayrı kanaldan iki ayrı geri vokalle şarkılar oldukça zenginleşmiş, bu arada yakında çıkacak yeni albumun şarkısı Kiss Of Evil da var. İlerde part 2 su da gelebilir ama Cloven Hoof dışındaki önemli parçalar bu albumde! Gates Of Gehenna yorumu orjinalinden daha iyi diyelim bir de meraklısına…

* Mustaine’in de NWOBHM dinledigine kanaat getirebiliriz…

Metal Art IX