1 Ekim 2007 Pazartesi

Iron Butterfly: Türkçe meali Demir Kelebek!




Birçok otorite tarafından Heavy Metal’in öncül gruplarından gösterilen, zamaninda Led Zeppelin’den sonra sahne alan, Yes’le asik atan, kendine has tarzlari ile benzersiz olan ama gelmis gecmis en baba rock marslarindan biri olan Inagaddadavida’yı yaptiktan sonra bir daha kendini toparlayamayan Iron Butterfly… http://www.ironbutterfly.com/

66 da kanat cırpmaya başlar demir kelebeğimiz. Adları müziklerine gayet uygundur. Cogunlukla Saykodelik, gitarlar zaman zaman hafif, bazen acaip sert hatta agresif riffler, gotik organlar ve ozellikle dinamik davulu ile sapına kadar rock. İlk albumun adi heavy olunca ilk heavy metal grubu diyen cok olmustur. İlk albumden iron butterfly theme de harbi serttir ama genelde alirsak Zeppelin veya Sabbath kadar sert degildir muzikleri!

Zaten grubun vokalisti ve önemli şarkılarının bestecisi Doug Ingle da sertlikten ziyade melodik olmaya önem verdiklerini söyler. En basit anlatimla cicek cocuk ve hipi ruhunun hardrock’a uyarlanmasi diye tarif edilebilir tarzları… Yalnız bu işi yapan gruplardan onemli bir farkları vardır: Hipi hareketin onemli enstrumanları olan sitar ve dogu ezgileri yerine Grateful Dead ve Jefferson Airplane’in sayco blues temalarını daha sert bir bicimde yorumlarlar… Jefferson Airplane gibi politik takılmazlar, şarkı sözleri hayatın içinden ayagı yere basan sozlerdir… 70 sonrası ise hipi ruhlarından eser kalmaz…

Bir de gitarla bası birlikte kullanma tarzları Cream ve The Who’dan esinlenen Zeppelin ve Sabbath’dan farklıdır. Zira Iron Butterfly kendi tarzını yaratan bir gruptur ve Britanya Rock’undan da oldukca farklıdır muzikleri! Acid rock denen tarzı ilk icra edenlerdendir. Acid, heavy metalin onculu hard rock anlamında ya da o donem yogun tuketilen acid’lerle alakalı olarak söylenir ki her iki tanıma da cuk otururlarJ

Yakın zamana kadar saykodelinin bir ruh hali oldugunu, ozellikle bu tarzda muzik yapan grup olamayacagini dusunurdum ama sanıyorum Butterfly bu tarza en uyan gruplardan. Ha keza Pink Floyd’un ilk donemi de oyle…

68’de San Diego’dan LA’a gelirler. Tabi surf bandlerle kıyaslandıklarında ciddi anlamda “Heavy” serttirlerJ Klavyeyi sert rock muzigine monte eden Ingle o donemi, “adam bası 25$ kazanıp, karnımızı salamlı sandvic ve kopek oldurenle doyurur, yerde uyurduk” diye ozetler.

Çaldıklar mekanda hayranları hızla artınca Atlantic records’un onculu Atco ile anlasma imzalarlar. 67 sonlarında da ilk album icin studyoya girerler, hatta bu albumun cogunu muhendis yardımıyla kendileri kaydeder… Zaten albumun soundundan bu durum kolaylıkla anlaşılır. Vokal cogunlukla Doug Ingle’ın davudi sesinden gelir. Bazi parcalarda ise yumusak sesli Darryl DeLoach söyler… (Bu arada omer-madravari bir yaklasimla Darryl DeLoach’u kanserden 56 yasinda kaybettik diyip analım.) Heavy albumu, Ingle’in ilk bestesi olan Possession’la acilir. Ingle’ın daha lisedeyken yaptığı evliligini, esini yeterince sevemedigini, kısaca sahiplenme’yi anlatır parca: when a man has a woman, And he doesn't really love her, Why does he burn inside, When she starts to love another: It's possession…”

68 de quintet (5 kişi) olurlar; aynı yıl çıkan Inagaddadavida ilk yıl 8 milyon satar! Once platin ardından gold’a yurur. 81 hafta ilk onda olmak üzere 140 hafta listelerde kalır ve Rock arşivlerinin vazgecilmez albumlerinden biri olur. Hatta bircok elestirmen o donemde “Ingiltere icin Satisfaction ne ise Amerika icin de Inagaddadavida odur!” der…

Bu arada yeri gelmişken Inagaddadavida’nın, In the garden of eden’ın alkolluyken soylenmesinden ibaret olduğunu bizzat Doug Ingle’ın ifade ettiğini söyleyelimJ Bu arada bu şarkı o kadar çok filmde kullanılmıştır ki ben de ilk bir filmde duymuştum…

68’de Janis Joplin’le Winterland konserinde aynı sahneyi paylaşarak isimlerini herkese duyururlar! O dönemde sahne aldıkları diğer babalar: Jimi Hendrix, Led Zeppelin, Frank Zappa, Steppenwolf, Yes, Creedence Clearwater, Rush’dır…

Ancak Inagaddadavida’nın olağanüstü dominant olması grubun baş talihsizligi olur. Bu albumden sonraki Ball iyi bir album olmasına karşın bu albumun hatta şarkının golgesinde kalır. 70‘de çıkan metamorfoziz gercekten adı gibi bir degisim mujdesidir sound’uyla ama o da Amerikan rock dinleyicisini tatmin etmez. Tabi girişte bahsettiğimiz hipi duruşun terk edilmesi önemli bir hatadır…

71’de davet edildikleri Woodstock’a ucak gecikmesi nedeniyle yetisemeyip sahne alamamaları da 4. album Metamorfoziz’e darbe vurur! Halbuki bu albumde cift elektro gitarı ve ozellikle Wishbone Ash’i andiran harika solosuyla Butterfly Bleu gibi bir başyapıt vardır. Bu şarkıyı besteleyen gitarist Pinera kısaca “ruhun evrimi” diye tanımlıyor. Kayıtta ilk kez kullanilan sondaki garip seslerin kaynağı guitarbox’a dikkat! (Bu arada bu sarkinin striptiz kluplerinde pek sevildigi notunu da düşelim!)

Grubun diger talihsizlikleri cok baba album yapamaması ve ideal kadro oluşturamamış olmasıdır…

71 de Yes’le birlikte Avrupa turnesine çıkarlar. Grubun dev amfileri ve diger ekipmanlari Yes’i oldukca etkiler. Londra’da Royal Albert Hall’de verdikleri konser de Led Zeppelin elemanlari tarafından da izlenir. Ama bu turne sonrasi grup dagilir. 74 de tekrar toplanip vasat bir album olan “Scorching Beauty” yi yaparlar. Eskilerden Braun ve Bushy vardir ama Ingle yoktur, zaten onun gibi vokal de yoktur! Son albumleri ise ertesi yil cikan Sun and Steel olur. Tekrar eski sert hipi tarzlarina yaklasirlar ki gayet de iyi bir albumdur. Hatta bu album internette bircok elestirmen tarafindan az bilinen SIKI albumler arasinda gosterilir… Ama göle Nasrettin Hoca bile maya tutturamamıştır

Happy happy Helloween:-)


84te ilk goz agrim Quiet Riot’ti. Bugun glam grubu olarak bilinseler de ozellikle ilk albumleri Metal Health’le listeleri altust etmiş, Slade cover’ı Cum on feel the noize’la acaip basarili olmuşlardı. Tabi sonra daha sert takilmaya basladik. Once NWOBHM’a, ardındanda thrash’e terfi ettik. Metallica bas tacimiz oldu, bir de Helloween :)

Essiz, zaman zaman Rus halk danslarını animsatan melodik soloları, harika bas geçişleri ile Helloween. Yillarca boynumda - koleksiyon kutumda iyice kararmis durur hala-, gumus kolyesini tasidim gururla. Bulabildigim tek Helloween sıvetsortunu uzerinde walls of jericho olmasina ragmen bol bol giydim. İlk de bu albumu dinlemiştim Ted’li bir arkadas sayesindeJ

Walls of jericho, intro sonrasi ride the sky’la darmaduman eder adami. Iron maiden’in dominant basi ile Ride the ligtning rifflerini birlestirin kafanizda. Bu kadar hizli bir parcada basci Grosskopf’un gecislerini duyabilmek, hele bir de bass gitar çalmaya çalisiyorsanız büyük keyiftir, tıpkı diğer şarkılarında da oldugu gibi.

Ayrıca Heavy metal şarkısı da adı ve nakaratı ile bir manifestodur adeta: “Heavy metal is the law, keeps us all united free, a law that shatters all the world, heavy metal can’t be beaten by any dynasty, we are wizards, fighting with our spell…”

Gorgar will eat you da espirili yüzlerini ilk kez gösterirler… Hansen’in boguk sesini cok sevmesem de melodiler cok hosuma gitmisti bu albümde. Hele hele how many tears bence tum zamanlarin en iyi parcalarindan biri, muhteşem slow introsu, sonra surekli artan temposu ve ozellikle Live in the UK’deki Michael Kiske yorumuyla! Tabii harika sözleri de cabası: Derken Keeper of the 7 keys cikti, olay degisti. Metal’in gidisati degisti ve Alman melodik metal gruplari ardı ardına piyasaya dokuldu. Bu donemde oncelikle Hansen’den vokali devralan Kiske’den bahsetmek lazım: Bu adam inanılmaz geniş sesi ile istedigi tonda çığlık atabilirdi. Ama sonraki muzikal kariyerinden de anlaşılan metalle pek uzlaşamadıL

Part 1’da daha da onemlisi Helloween bize Power, thrash ve speed metal’in melodik ve iyimser bicimde icra edilebilecegini gosterdi! Bir metal grubunun sert takılırken illa çatık kaşla korkutucu bakışlar fırlatmasına gerek olmadığını da gösterdi. Gene çoğunlukla ırkçı, satanist ya da black metal ogelerine boğulmuş bu tarzın içinde insan hakları, çevre sorunları gibi sosyal konulara değinilebileceğini, Dr.Stein, I want out gibi espirili parcalar da yapilabilecegini gösterdi… Tabi Neonazilerin cirit attığı Almanya’da bu işi yaptıklarına da dikkat…

Bu albumun tamami guzel ama muhtesem gitar melodisi ile Future world gene bir metal başyapıtıydı. 13 dakikalık Helloween şarkısının video klibini de keyifle ve acaip eğlenerek seyretmiştik. Komik kostumlu kurt adamlarla thriller’ın dunyayı kurtaran adam versiyonuydu klip:)



Arkasından Keeper of the 7 keys part 2 geldi. İlki kadar olmasa da gene guzeldi. Buradaki baba sarki da I want out! We got the right sozleriyle how many tears’ı andırıyordu. Ve 13 dakikalık keeper of the 7 keys.

Ve pink bubbles go ape, talihsiz vasat bir album. Bu kadar iyi albumden sonra bu album belki de Helloween’i arayışa itti: Derken Chameleon cıktı, mertlik bozulduJ Ozellikle first time melodik guzel, “I don’t wanna cry no more” ozzy’nin so tired’ı kadar iyi ama power metal icin cok yumusak parcalardıJ Albumdeki slowlardan wind mill klasik bir rock ballad ama benim favorim en son parca: Longing. ‘Senfonik rock sevenlere önerilir.’ Revelotion now ve music nefeslilerle farkli arayislar.. Hele I believe hafif progressive harika bir parca… Neticede album 2000’lerde cok populerlesen prog metal fan’leri icin yapılmış bir proto albumdu deyip bozuntuya vermeyelimJ

Master of rings’den itibaren ise Helloween’i melodik, farklı kılan Michael Kiske yok! Ogrendik ki kisisel sebeplerden Helloween’den kovulmus! Bu albumu dinledigimde ‘Sole survivor’, ‘where the rain grows’ gibi harika parcalar oldugunu ama Kiske’nin melodik sesi yerine, tıpkı Hansen gibi kisik sesli bir vokalist olan Deris’in secildigini ve Helloween’in buyusunu kaybettigini gordum, tabi diger albumleri de dinlemedim… bu arada genel cizgi eglencelik power metal gene… Ayrıca “in the middle of a heart beat” de bana gore en iyi slow’u Helloween’in… Ama ahhh bir de Kiske tarafından yorumlansaymis…