25 Temmuz 2009 Cumartesi

Üsküdar'a gideriken bir konser buldum:-)


Dağılmadan önce mutlaka görülmesi gereken baba gruplardan biriydi Deep Purple. Bu yıl album çıkarmadılar ama müzik kariyerlerinin tamıtamına 40.yılı şerefine turneye çıktılar. Daha önceki iki İstanbul konserini kaçıran bendeniz, Gillan, Glover ve Paice’i, Morse ve Don Airey takviyeli kadro ile seyretme fırsatını bu kez tepmedim ve Kuruçeşme Arena’da yerimi aldım…

Şu anki konser mekanlarının tartışmasız ses ve konumuyla en iyisi olan Kuruçeşme Arena oldukça kalabalıktı. Purple’a gösterilen hürmete binaen teşrif eden rock’cu ve metalcilerin yaşları 15-50 arasında değişiyordu ki bugün dünyada sert müzik icra eden grupların yaşayan en eskisi titr’iyle ancak Purple böyle bir kitleyi bir araya getirebilirdi!

Tabi gönül, -egolu ama bir o kadar da inanılmaz- gitarist Blackmore’la orgcu Lord’u da görmek isterdi grupla beraber. Ama Blackmore 93’te solo projesini hayata geçirmek için, Lord’da 2002’de malulen bıraktı grubu. Lord’un solo album kariyeri ise 71’de başlıyor ama en meşhuru 76’da çıkan Sarabande albumu… Morse ve Don Airey’nin de harika seçimler olduğunu söyleyerek konsere geçelim…Ön taraftaki coşkulu seyirci dışında dikkat çeken dalgalanan bir Gürcü bayrağıydı. Biz kendi ülkemizde, kendi bayrağımızı sallamayı ve grup elemanlarına verip reklam yaptırmayı neden akıl edemiyoruz ki?

Konsere Machine Head albümünün de açılış parçası olan Highway Star’ı harika yorumlayarak başladılar. Tabi özellikle gözüm eski abilerin üzerindeydi. Rahat kıyafeti ile 45 doğumlu Gillan, az hareketle eforunu sesine yönelterek konsere çok iyi başladı. Kurulduğundan beri bateride olan 48 doğumlu Ian Paice, hala taş gibi davulcu. Çatır çatır çaldı ritmlerini ilk günkü gibi. Son abimiz 42 doğumlu bascı Roger Glover ise 69’da Purple’a dahil olmuş, Ritchie Blackmore’un proje grubu Rainbow’da çaldıktan sonra tekrar baba ocağına dönmüş bir başka yaşayan efsane olarak karşımızdaydı. Tabi grubun yenileri de pek genç değil: Airey 48, Morse da 54 doğumlu… Ağır abilerin yaşlarını hesaplama işini okurlara bırakalım (!)…


Nispeten yeni iki parça Things I never said ve Wrong Man çok hoşlaştığım parçalar değil. Strange Kind Of Woman eskilerden konserlerin demirbaşlarından, eğlencelik bir Purple parçası. Rapture Of The Deep’i spiritual bir parça diye sundu Gillan. Ortadoğu ezgili parçanın İstanbul konserine en yakışanlardan biri olduğunu belirtmeliyim. Bu şarkının son bölümünde org, bas ve Gillan birlikteliğinin canlı versiyonuna hepten hasta oldum! Hemen her şarkı sonrası seyircilerin harika olduğunu tekrarladı durdu Gillan. Artık o kadar çok kişiden duyduk ki bunu, inanıyorum tüm kalbimle doğru olduğuna.

İlk solo bölüm Steve Morse’dan geldi. Gillan’ın biz seyircilere söylediğini ben Morse’a iade ediyorum: Absolutely Fantastic!” Dixie Dregs ve Kansas gruplarıyla harika albumler yapan Morse, Dream Theater’dan Petrucci’nin neden bir numaralı referansı olduğunu da ispatladı…

Yeni parçalardan diğer bir favorim Sometimes I Feel Like Screaming oldu: Harika gitar melodisi, sonrasında aynı melodinin piyanoyla tekrarlanması ve hızlandığı bölümdeki tipik, klasik Purple bölümü ile harika bir parça. Yenilerden değinilmesi gereken son parça Battle Rages On. Yeni dediysek 93 tarihli:) Klasik bir Purple demek yeterli nasıl olduğunu anlatmak için, sözleri de bitmek tükenmek bilmeyen savaşları anlatıyor. Parça gene oryantal melodili olunca acaba Ortadoğu’daki savaşlara vurgu var mı diye de düşünmeden edemedim.

Konserin son bölümünde gecenin sürprizini orguyla Don Airey yaptı: Solo bölümünde önce bugi, ardından Mozart’tan Türk marşıyla coşmuştuk ki hop dedi Boneym’in dünyaya tanıttığı Katibim’i (Üsküdar’a Gideriken) çalmaya başladı. Blogdan Majesty, bir önceki İstanbul konserinde de Airey'nin Katibim’i çaldığını söyledi, bu sefer başka bir sürpriz beklemiş. Ama harika çaldı doğrusu, ben de melodiye üsküdar'a gideriken bir konser buldum diye eşlik edivereyim:-) Gönül ister ki eşsiz Türk melodilerini dünyaya başkaları değil Türk müzisyenleri tanıtsın şeklinde şoven bir yorum yapmaktan da kendimi alamıyorum maalesef.

80’lerden bir Perfect Strangers çaldılar ama yetti. Gene harika bir yorum. Arkasından benim eskilerden çok sevdiğim Space Truckin’. * Veee Smoke On The Water, Fire In the Sky! Sigarayı bırakan (!) Istanbul halkına en güzel hediyeyi verdi Deep Purple, seyirci de canavar gibi eşlik etti tüm zamanların en iyi parçalarından birine. Derken biz gidiyoruz dediler ama yemedik. Bisle geri dönüşleri Hush’la oldu. Arada bu kez bas gitar show’u geldi ve harika melodik introsu ile Black Night’la konser harbiden bitti. Önceki konserde olduğu gibi “Child In Time” tezahuratları ile bir bis daha istedik ama olmadı. Bana göre tüm zamanların en iyi Purple parçası olan Child In Time’dan bir bukle, sadece Gillan’lı ve orglu intro dahi yeterli olurdu, ama grup adeta yemin etmiş gibi bu şarkıyı çalmıyor.

Konser bitiminde kafamda Türkiye’de en çok tartışılan, “hardrock’ın en büyüğü kimdir? Led Zeppeline mi, Deep Purple mı?” sorusu çınlıyordu…

Led Zeppelin daha fazla album satmış Purple’dan ama bana göre bu ölçü değil! Zeppelin çok taklit edilemeyen bir tarz yaratmış, Hint müziği ve uyuşturucudan beslenmiş, haliyle daha saykodelik takılmış. Purple ortadoğu ezgilerine daha fazla yer vermiş, Jon Lord nedeniyle klasik barok müziği rock’la harmanlamış, bu sırada uyuşturucudan kaçınarak alkolle idare etmişler. Ancak Purple’ın önemli bir farkı, grup içinden yığınla başka grup çıkarması: White Snake ve Rainbow başlıbaşına iki markaydı ki beyaz yılanın müzikal kariyeri halen devam ediyor. İnsanların müziğe başlamasına hangisi daha çok vesile olmuştur diye düşününce tartışmanın kafamdaki galibi de netleşti. Smoke On The Water’ın eşsiz riff’ini duyan kaç kişi elektro gitar çalmaya başlamış, sonrada stüdyoda ilk bu şarkıyı coverlamıştı acaba? İşte bu dedim kendime. Hard Rock’ın en büyüğü, belki de kısa süre sonra müzikal kariyerini noktalayacak Deep Purple’ı kanlı canlı izledim dedim. Oh be kardeşim, oh be…

Not: Konser resimleri www.uzunmetraj.com 'dan!

Hiç yorum yok: