8 Ağustos 2009 Cumartesi

Şampiyon jübile yaptı:-(


Majesty blogda ilk duyurduğunda, son dönemki çalışmalarından kelli çok üzülmedim…” girizgahlı bir yazıya niyetlenmiştim. Ancak son albumleri layıkıyla dinlemediğimi farkettim, dinleyince de fena kızdım kendime. Metal Church tüm albumlerinde sabit eleman olarak bir tek muhteşem gitaristi Kurt Vanderhoof olmasına rağmen inanılmaz bir grup soundu ve istikrarla thrash camiasında hiç yapılmayanı başarmış ve 9 adet canavar gibi album yayınlamıştı. İlla zorlarsanız altı super (ilk altı), üç de iyi album diyebilirim…

Konuyu açalım: Yaratıcılık metal gruplarının ve metal müziğin en belirgin sorunlarından biri, thrash’de sürat + teknik devreye girince de yaratıcılığı korumak iyice zorlaşıyor. Eğer müziği progressive, etnik, vs çeşitli öğelerle desteklemezseniz kaçınılmaz olarak gitgide daha kötü şarkı ve album yapıyorsunuz. Hemen her grup bu kaçınılmaz sona yakalandı metal dünyasında. Bunu kırmak için tarz değiştiren,imaj bozanlar oldu. Nadir bir kaç istisna metal camiasında var ama thrash piyasasında başladığı günle aynı tarzda tam 27 yıl bu işi yapan ve 9 adet studyo albumunu yapabilen bir tane daha grup yok!

Metal Church thrash başladı, arada ağır ritmli baladlar yaptı, power metalin melodik yapısını hep kullandı. Filmi geri sararsak ilk tanıştığım thrash gruplarındandı Metal Church! Amerikan zırvası, “en iyi dörtlü” içine konmamasına hep kızmıştım. Malum dörtlümüz Metallica, Megadeth, Slayer ve Anthrax’tır. Metal Church bunların hepsi ile kafaya oynardı gözümde. Slayer bana göre satanist poser kimliğiyle hiç favorim olmadı zaten. Megadeth, Peace Sells ve Rust In Peace sonrası gözümden düştü. Anthrax zaten ilk albumden sonra thrash yapmadı, yani kulvarı farklıydı. Yani gözümde Metal Church’u kıyaslayacağım bir Metallica vardı 4’lüden! Metallica da yukarıdaki yazdığımız sıkıntıları en derininden yaşadı. Tür değiştirmekle kalmadı, imaj dahi değiştirdi. Son albumle düzelme sinyallerini verdi ama 15 yıl geçtikten sonra!

Ha Metal Church’un metal camiasında gördüğü ilgi ne kadar derseniz, bizim futbol camiasında Anadolu kulüplerine ayrılan kadar ya vardır ya yok… (Blogda bir kahpe Bizans muhabbeti eksik kalmıştı, onu da yapıcaz ha gayret)

İlk albumden dalalım olaya; Aynı adlı 84 tarihli ilk albumu genelinde, hafif karanlık melodileri, harika improvize baterisi, David Wayne’in muhteşem vokaliyle; özelinde ise Beyond the black’i, olaganustu bateri ritmi ile enstrumental Merciless On Slought’u, muhteşem bas melodisi ile Gods Of Wrath’ı ve kapanışındaki Deep Purple cover’ı Highway Star’ı ile eşsiz bir albumdu, martta ayın albumu seçmiştik… 86’da ikinci album The Dark çıktıktan kısa bir süre sonra peder plağını getirmişti. Ne dinledim ama! Tüm şarkılar harikaydı ama özellikle ilk dört parça dinlemekten bayağı bir hırpalanmıştı. Bir de Method to your madness’ın gelmiş geçmiş en güzel antimilitarist sözlere sahip şarkılardan biri olduğunu belirtmek gerek!

Üçüncü albumu ilk dinlediğimde sıkıcı ve zayıf bulmuştum ama şarap gibi bazı prog ögelerle bezenmiş eşsiz bir yapıt olduğunu bir süre sonra idrak edebildim. Bir de vokale Mike Howe gelmişti: Sesi Wayne’e yakındır, o da çok iyidir, geri vokallerini de kendisi yapar. Bu albumden 10 dakikalık Anthem Of The Estanged ’ın tüm zamanların en iyi şarkılarından biri olduğunu iddia edebilirim. Sözleri evsizlerin dramını gözler önüne serer ki şarkının ritmi gitgide hızlanırken tokat gibi çarpar yüzünüze gerçekleri. Badlands de Anthem’a yakın güzelliktedir. Of Unsound Mind, baterisi, acaip riff’i ile kaçmaz.

91 Human Factor gene harikadır. Ama özellikle iki parca, In Harm’s way ve Agent Green’i ayrı bir yere koyuyorum. Bunlar slow başlayan sonra hızlanan thrash şarkılarına tapan bendenizin kalbinde en güzide yerde ağırlanırlar. 93 Hanging In The Balance bence müziklerinin zirve noktasıdır, ancak metalin irtifa kaybettiği döneme gelmesi, satışlarını çok olumsuz etkilemiştir. Burada da End Of The Game diye bir saklı pırlanta var.

Sonraki album Masterpeace adı gibi iddialı gene çok iyi ama artık thrash ve metalin esamesinin okunmadığı günlerdeyiz. Halbuki ilk solist Wayne geri gelmiş kadroya. Açılıştaki Sleeps With Thunder, Into Dust ve Masterpeace çok başarılı, son parça Aerosmith cover’ı Toys In The Attic de orjinalinden daha başarılı. Ama albumde en sevdiğim Falldown: Sanki şarkıda Hendrix eşlik etmiş gruba ve harika gitar viyaklamalarını yapmış, gitmiş:-) Etti 6 süper albumler ve artık şampiyon ilan etmekte hiç bir engel tanımıyorum, Metallica’cı Majesty ve Tesamentci Ezequiel’e rağmen:-) Tüm thrash camiasında bu 6 albumu adet ve kalite olarak geçer dediğiniz grup varsa da hodri meydan… Sonra 3 album daha var. Bu üç album ilk 6 albume oranla zayıf kalsa da hepsinde iyi parcalar var, hepsi de vasatın üzeri. Bu albumlerin zayıf halkası ise vokalist Ronny Monroe, sesi önceki iki vokale benziyor ama onlar kadar parlak değil… 10 Mayıs 2005’de ilk vokalisi David Wayne’i kaybettik bu arada:( 2006 albumunde Wayne’in anısına Watch The Children Pray’i tekrardan yorumladıklarını söyleyerek de bitirelim yazıyı. Artık tekrar album yapmayacaklarından ötürü çok üzgünüm. Güle güle değeri hiç anlaşılamayan thrash şampiyonu, güle güle…

2 yorum:

Ezequiel dedi ki...

Metal Church nedir ya, Big Four ve Testament'e anca alt grup olurlar.

Defiant dedi ki...

Metal Church nedir sorusu bence blessing in disguise albümü baştan sona dinlenilirse anlaşılır:) ben onları power/heavy karışımı olarak görüyorum, özellikle battalions şarkısı 90'lar power metal soundunda sıkça duyacağımız bir yapıdadır. aslında birçok iyi şarkıları varda bu grubu merak eden olursa youtube'da start the fire'ı aratıp, bir dinlesin:)