18 Temmuz 2008 Cuma

Bakakalırım Giden Tanrıların Ardından II: Veee sahne!

Konser Nostradamus’un açılış parçası Dawn Of Creation’la başladı. KK Dawning tam önümüzde çalıyordu ki 93’de Inönü’de Hammet’ı capcanlı gördüğümdeki duygularım depreşiverdi! Derken Halford asansörle yukarı çıktıktan sonra muhteşem metalik cüppesi ile ağır ağır indi sahneye. Bundan öte bir karizma olabilir mi? Açıkçası ilk şarkıların son albumden olmasının da etkisiyle şarkılara değil direk elemanlara kitlendim, adeta büyülendim.

Çocukluk idollerimizden Judas’ın asi çocuğu, olağanüstü soloların sahibi K.K. Dawning’in kıyafeti de taaa Defenders dönemindeki deri kıyafetin aynısıydı. İnanılmaz tatlı mimiklerle seyirciyle tek tek göz iletişimi kurdu. Bir şarkı arasında arkamda birini işaret ediyordu, sen iyi bir dinleyicisin gibisinden.
.
Derken Metal Gods başladı! 40’ına yaklaşmış bedenim yıllar öncesinden gelen bu gençlik iksirinin etkisiyle silkindi. Artık headbang kifayet etmiyordu. Ön taraflar yıkılıyordu! Ve en sevdiğim Defenders albümünün, az sevdiğim Eat me alive’ı! Ama yorum kesinlikle orjinalinin çok ötesindeydi, sonlardaki dur kalklar, Halford’un vokal oyunları ile harika bir canlı performanstı. Veee “Breakin the what? Breakin the law!” Size artık seyirciyi anlatamam. Ayaklarım yerden kesildi, gözlük uçtu, hayır beynim uctu. Bu şarkıdan sonra bedenim yorgunluğa ve subların basıncına daha fazla dayanamayacağından arka locadaki akranlarımın yanına gittim ki Ezequiel, eşi, BooRock ve Senyor Devioli de oradaydı:)

Setlistin tek slow’u Angel, abilere dinlenme molasıydı diyelim. Ardından Electric eye gelince ortalık tekrar yıkıldı… Sinner ve painkiller’da Halford ses sınırlarını gene zorladı. Halford, hemen her şarkıda eğilerek söylerken herkes bunu bir tarz gibi algıladı, halbuki 57 yaşında hala çığlık vokalli parçalarını mükemmel yorumlayabilmek adına, diyaframını kasıyordu bu hareketle! Dünyada bir eşi benzeri olmadığını canlı canlı gördük! Bu arada sahnede minimum hareket ederek eforu sesine sarfetti. Sonlarda Türk bayrağı ile çıkışını “yıllardır gelemedik özür dileriz” diye algıladım. Derken gene bir Judas klasiği, ortada açılan kapıdan motoruyla Halford geldi sahneye ve Hell bent for leather’ı söyledi.

O yeeee o yeeee: Işte Halford’un seyirciyi kendinden geçirme seansları başladı. Seyircinin taklitteki başarısı üzerine Halford farklı melodilerle şansını denedi, ama her söylediği aynen iade. Vee o yee’nin sonu her zamanki gibi You got another thing comin’! Bizim loca bu şarkının son şarkı olduğunu söyleyince uzunca bir süre itiraz ettim. Epey bir Priest diye inlettik, ‘bis’ istedik ama ekipmanlar toplanmaya başlayınca çaresiz yığılmışız minderlere...

Tüm güzel şeyler gibi bitti! Başta dediğim gibi bir daha geleceklerini, gelselerde böyle performans göstereceklerini sanmıyorum! O yüzden gelmeyen çok şey kaçırdı, ama en başta metal dinlemeyen, küçük gören, ekseninden metali geçirmeyenler kaçırdı! Neyi mi? Ke-çi-le-ri!!!

1 yorum:

sallanyuvarlan.blogspot.com dedi ki...

Konser geçti ama unutabilen yoktur herhalde. Onları görmek sahnede bambaşkaydı. Unutamadığımız konserler olur, kelimelerle ifade edemezsiniz gece yola koyulursunuz çok şey yaşarsınız, tanımadığınız insanla içkinizi paylaşırsınız, samimi olursunuz sonra. İşte böyle bir konserdi. 1 gün önce mekanın orda bulunan arkadaşlarımla birlikte bir daha bu konser olsa bir daha giderim. Çok farklıydı. Çalınmasını istediğim parçalar çalınmasada herşey güzeldi,çünkü bu Judas Priest ne çalsa ona razıydık. 2 yıl sonra bunu yazmakta kötü tabi.

Selamlar.