18 Haziran 2008 Çarşamba

Rock Us Like A Hurricane...


Ağustostaki konser haberinden tamamen bağımsız bir yazıydı aslında bu. Aylak anlarımın birinde 2008 yılı İstanbul konserleri ve geçmişte gittiklerimi düşünüp Scorpions konserine gitmeme ahmaklığını nasıl yaptığımı üzerine hayıflandığım bir günde karar vermiştim ancak bu karardan 2 gün sonra bomba haber geldi. 93’te kaçırmıştın, 2008’de kaçırma...
Şahsi olarak Scorpions’la tanışmam yaşıtım olan her Türk gencinin olduğu gibi 80lerin sonu 90ların başına tekabül eder. Still
Loving You’nun klibinin TRT’de çok sık döndüğü dönemlerdir. Best of Rockers 'n' Ballads, Love at First Sting ve Savage Amusement o yıllarda bize Scorpions hakkında referans olan albümlerdi. Türkiye’de asıl büyük patlamayı 1990’da Crazy World albümünün çıkışı ve bu albümdeki Winds of Change isimli ballad’ın popüler olmasıyla yaptılar. Winds of Change’le gelen populerlik akabininde geçmişteki slow parçalarının yeniden hatırlanmasına ve bu durumda grubun adının bir slow rock grubu olarak geçmesi Brain Adamsla aynı ortamlarda adının anılmaya başlamasına ve şahsımda bir itibar kaybı yaşamalarına neden olmuştu. İşte bu dönemde Akmar Pasajına yaptığım bir ziyarette edindiğim içinde grubun ilk 4 albümünün olduğu iki adet 90’lık raks kasedi grubu daha iyi tanımama ve cahilliğim nedeniyle şahsımda kaybolan itibarını gerçek sağlam temellerle iade etmeme sebep oldu. Girişi çok uzattık, artık başlayalım…

Grup 1965’te Hannover’de Rudolf Schenker tarafından kurulur. Kuruluş yıllarında yaşanan eleman değişikliklerinin akabininde 1969 yılında gruba vokalde Klaus Maine ve gitarda Rudolf Schenker’in kardeşi Michael Schenker katılır. 1972’de Lonesome Crow isimli ilk albümlerini yayınlarlar. Bu albümün kadrosunda basta Lothar Heimberg davulda ise Wolfgang Dziony vardır. Tarz olarak bugünkünden oldukça uzak daha progresif bir tarzı tercih etmişlerdi. Nispeten sessiz bir başlangıçla yola çıkarlar ama o dönemin başarılı gruplarında UFO’nun ön grubu olarak turnelerinde yer almayı başarmışlardır. UFO’yla çıktıkları bu turne onlara bir eleman kaybı olarak dönecek ve Michael Schenker UFO’dan gelen teklifi kabul ederek Scorpions’tan ayrılacaktır. Yerine Lonesome Crow’un kayıtlarında gruba yardımcı olan Ulrich Roth katıldır. Bas ve davulda da eleman değişikliği yaşan grup yeni kadrosuyla bence en başarılı albümlerinden biri olan Fly to the Rainbow’u yayınlar. Speedy’s Coming, They need a million ve This is my song gibi önemli parçaları içinde barındırır. Özellikle They need a million’da vokalist Klaus Meine olmasa muhtemelen bir Scorpions şarkısı olduğunu anlamak oldukça güç olurdu. 1975’te çıkardıkları In Trance grubun ilk büyük patlama yaptığı albüm olur. Oldukça sert bir albüm olan In Trance’de gitarist Uli Roth’un oldukça önemli katkısı söz konusudur. Albüm Top of the Bill, Dark Lady, Robot Man ve In Trance gibi Scorpions klasiklerini barındırır. Gerçekten çok iyi bir albümdür. 1976 yayınladıkları Virgin Killer albümü aynı derecede başarılı bir albümdür. Albüm kapağı başta Amerika olmak üzere bazı ülkelerde yasaklanır. 1977’de müzik eleştirmenlerinin pek beğenmediği benimse en beğendim albümleri olan Taken by Force’u yayınlarlar. Albümde Steamrock Fever, The Sails of Charon ve He is a Woman She is a man gibi harika parçalar bulunur. Steamrock Fever’ın girişinde intro olarak başlayan Hilti dediğimiz yer delme makinesinin sesinin şarkı boyunca fonda devam etmesi parçaya değişik bir hava vermiştir. The Sails of Charon ise daha sonra ki yıllarda Malmsteen ve Testament tarafında coverlanmıştır. Taken by Force’dan sonra gitarist Uli Roth gruptan ayrılır. 1978’de konser albümleri Tokyo Tapes’i yayınlarlar. Bu arada Roth’un yerine bugün hala kadroda olan Matthias Jabs gruba dahil olur. 1979’da Lovedrive’ı yayınlarlar. Albüm tarzlarının klasik Hard Rock’a dönüşlerinin habercisi gibidir. Bu arada bu albümde 3 şarkıda daha önce gruptan ayrılan Michael Schenker de çalmaktadır. Albüm Love Drive, Another Piece of Meat, Holiday ve ilk populer baladları olan Always Somewhere’ı içermektedir. Bu albümle grubun popularitesinde ciddi bir artış olur ve ilk büyük ticari başarılarını yakalarlar. 1980’de yayınladıkları Animal Magnetism , Lovedrive’a göre zayıf bir albüm olsada içinde Make it Real, The Zoo gibi iki klasiği ve Lady Starlight gibi populer bir baladı bulundurur. 1982’de grup Blackout’u yayınlar. Albümün kayıtlarından önce ses tellerinden ameliyat olan Klaus Meine’in yerine demo kayıtları Don Dokken’la yapılır ancak, Meine iyileşir ve kayıtlardaki yerini alır. Bir önceki albümün başarısızlığını unutturacak oldukça iyi bir albüm ortaya çıkar. İçinde Blackout, Dynamite, No one like you ve When the smoke is going down gibi klasikler vardır. Albümle birlikte grubun popularitesi daha da artar. Ayrıca her albüme bir iyi balad alışkanlıklarıda devam etmektedir. 1984’te en başarılı albüleri kabul edilen Love at First Sting yayınlanır. Rock You Like a Hurricane, Big City Nights, Still Loving You , I’m Leaving You ve Coming Home gibi tam anlamıyla Scorpions klasikleri vardır albümde ve yayınlanmasyıla birlikte grubun popularitesi zirveye çıkmıştır.1985’te 2. konser albümleri World Wide Live’i yayınlarlar. Bu albümün akabininde 3 yıllık bir suskunluktan sonra 1988’de Savage Amusement yayınlanır. Rhythm of Love ve Dont Stop At the Top albümün önemli parçalarındandır ancak bu albümde grubun sound’ında bir poplaşma sezilmektedir. Yine de albüm satış anlamında başarılır olur. Albümün turnesinde grup Uriah Heep’ten sonra Sovyetler Birliğinde konser veren ikinci batılı grup olur. 1990’da Crazy World yayınlanır soundlarında aynı poplaşma daha da artarak devam etmiştir. Bence kötü bir albüm olan Crazy World özellikle Winds of Change’in ve Send me an Angel’ın da etkisiyle ciddi satış rakamları yakalar. Grubun en populer olduğu dönemdir. Akabinde 3 yılı turnelerde geçiren grup 1993’te Face the Heat’i yayınlar. Son iki albüme göre daha sert bir albümdür. Alien Nation gibi oldukça sert bir parçayla açılır ancak yeterli ilgiyi görmez. Balad alışkanlıkları Under the Same Sun’la burada da devam eder. 1995’te Live Bites isimli 3. konser albümlerini ve 1996’da Pure Instinct’i yayınlarlar. İkiside başarısız albümlerdir ses getirmezler. 1996’da ise şahsen beni yeni çıkardıkları albümleri takip etmemeye, keşke dağılsaydınızda bunu görmeseydim demeye iten albümleri Eye II Eye’ı yayınlarlar. Albümün ilk iki parçasının Inxs yada Depeche Mode tadındaki bol dıptıs klavyeli boktan iki şarkıdır. Diğer şarkılarını bi daha hiç dinlemeden bir kenara atıp, bir daha yeni yaptıkları kayıtlarla ilgilenmedim. 2000’de Berlin Flarmoni Orkestrasıyla bir konser albümü olan Moment for Glory’i 2001’de unplugged albümleri Acoustica’yı 2004’te Unbreakble’yi yayınladılar. Internetten okuduklarıma göre Unbreakable başarılı bir albüm olmuş, bir ara ilgilenilebilir. En son olarakta 2007’de Humanity Hours isimli albümlerini yayınladılar. Birkaç parçasını dinlediğim albüm Eye II Eye acayipliğini unutturacak güzel tadlar taşıyor. Sanırım bir af yaşanabilir. İçinde We Will Rise Again diye bir parça mevcut. Umarım diyorum….

Hiç yorum yok: